"Kişinin burnunun ucunda olanı görmesi sürekli bir mücadele gerektirir" George Orwell : (Günah Keçisi)

16 Haziran 2025 Pazartesi

sunum / İnternet

 

Belediye başkanlarımızı hapishanede....

 

Belediye başkanlarımızı hapishanede görmek istiyoruz

İbrahim Akyürek, 2019

Belediye başkanı seçimlerinde oy verirken yetki de vermiş oluyorsunuz. Ancak, sonrası yani, yetki vermenin ayrılmaz parçası olan sorumluluk kimsenin aklına gelmiyor. Zaten oy verirken de gelmiyor. Çünkü sorumlu tutmak için, sorumluluk duyan bir yurttaş kimliği de edinmeniz gerekiyor. Bu kimliğe sahip olup hevesle sandığa koşanların sorumluluk takibine girmemesi ise en hazin olanı.

Bizim şehirde yaşanan bu. Kocaman şehirlerde yaşayanların bizden farkı var. Onlar, oy verdikleri partinin ilişkilerini, avanta dağıtımını, paylaşan avantacıları çok yakından görmek şansına sahip değiller. Yaşadıkları mekanın büyüklüğü buna fırsat vermez. Bildikleri genel medya aracılığı ile sınırlıdır. Bizim gibi kent merkezi orta boydaki taşrada, hele tek caddeli, yarım tas benzeri bizim şehirde çağdaş kılıklı olanlar da dahil avantacılara el-kol mesafesinde yakınsınız. Birinci elden tecrübelisiniz yani. Bu yüzden, “pişkin bir susmacı laik” değilseniz büyük şehirlerde yaşayan düşünsel oydaşlarınızı uyarmanız bile gerekebilir. Senin orada iyi, çağdaş insana benziyor diye oy verdiklerini, gel de bizim burada gör, mesajı vermek gibi… Aracısız, doğrudan gördükleriniz kendinizi sorumlu hissetmenizi ve öfkenizi de artırıyor çünkü…

Savcısınız, Belediye başkanısınız, sorumluluk alanınızda olan pazaryerinin çatısı çökmüş ölmüşsün. Belediye binasının hemen yakınındaki sahipsiz tren geçidinde ölmüşsün. Belediye bağlantılı kazı çalışmalarında kazdığın toprak yığını altında ölmüşsün. Yıkılan endüstri binasının kalan kuleleri arasındaki çukurlarda ölmüşsün. Ölen ve öldüren ilişkisi iç içe aslında: kurban-kurban… öldüren başkan-ölen başkan…öldüren savcı-ölen savcı…

Felsefesi böyle ikircikli, ama yaşam pratiği somut. Bizimkiler elini kolunu sallayarak canlı canlı geziyor. Biriktirdikleri avantaları, mafyatik ilişkileri sorup sorgulayan sosyalist, en azından yurttaş tanımını hedeflemiş bir akıl da yok. Sonuç, seçim günlerinde avantacılardan seçmece yap: “Bu sefer buna, ötekinde ona,” bir de küsmece oyunu var:  “tencereme, fileme, manzarama, yoluma dokunanı bu defa tanımam küserim…”

 

“sorumlu tutma, hesap sorma”

Şimdi, zaten dert edilmeyen “sorumlu tutma, hesap sorma” farkındalığında da sorun var. Küreselleşmenin tüm ülkelere verdiği emirlerden biri olan taşeronlaşma sorumluluk hukukunu da parçaladı. Şehrin merkezinde yenilenen küçük bir köprü çalışmasının ayak altında önlem alınmadan, gece ise ortam aydınlatılmadan yapılmasına karşı verdiğim dilekçeye CHP’li belediye zabıtasının bana yanıtı önlemi taşeron alacak, oldu. Neyse ki grizu ve göçük olaylarından biliyoruz hukuk, taşeronun sorumluluğunu da Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda olduğunu söylüyor. Sorumluluğu üzerinden atan uyanık zabıta elemanının sülalesi de bu arada kamu avantasını yiye yiye genişliyor. Kocaman şehirlerde yaşayan sizler, seçim sonuçları sonrası renkli haritalara bakıp Karadeniz'de bir CHP rengi gitti, diye üzülüyorsunuz. Neden kaybetti acaba sorusu, yurttaş merakına dönüşmediği gibi genelde araştırmacı gazetecilik konusu bile olmuyor.

Sorumluluk, şirket gibi yönetilen devlet ekonomisinin azgınlığı içinde artık devletten yurttaşa atılıyor. Atılmakla kalmıyor, bunun günlük dili oluşuyor. Özellikle, trafik kazaları ve doğanın katli haberlerine dikkat edin suçlu, günah keçisi hep seçimlerin de av, oy malzemesi olan, yurttaş-insan oluyor. “İnsan eliyle, insan kaynaklı, insan yüzünden” özellikle çevreci örgütlerden peydahlanan çevre haberlerinin giriş vurguları oluyor. Yol kusurları, araç kusurları, denetim yozluğu, yerel şirketlerin bürokrasi içinden ayarttığı adamlarla ormanları, kıyıları talan etmesi arada kaynayıp gidiyor. Sonunda olan oluyor, günah keçileri birbirine saldırıyor, cumhuriyet kadınlarının “eğitim, kültür şart” nutukları havada uçuşuyor, kadınlar avantacı cumhuriyet erkeklerini yok saymayı marifet sanıyor.

Sorumluluğu görünmez kılan başka neden son yılların modası tek taraflı anlaşılması huzur veren “yandaş” sözcüğü. Bu sözcükle anlatılmak istenen iktidarda olmak, iktidarı dost tutmak ise her CHP’li belediye başkanı da kazandığı kentinde iktidar. Onun da ihalesi, şirketi, alımı, satımı, yerel medyası, mafyası, kayırdığı sülalesi var.

Sorumluluğu görünmez kılan bir başka neden siyasi mağdurluk kaynaklı, yani HDP’li belediyelerin eleştiriden muaflığı. Ayıptır söylemesi her kenti kontrol eden en az on azgın aile vardır. Bunların kasaları, silahları, ilişkileri de büyüktür. Yerel televizyon, gazete, yerel güvenlik, adalet  bu azgınların kontrolündedır. Eskişehir’de de, Diyarbakır’da da, Adana’da da, Ahmet Türk’lü Mardin’de de durum değişmez. Bizde belediye başkanları hapishanede ancak “büyük siyasi iç mesele” hesaplaşmaları yüzünden yatar. Görevleri ile bağlantılı “para meselesi” yüzünden yatmama kuralı her kafadan siyasilerin aralarında anlaştığı ortak paydadır.

Eskişehir olsun, Diyarbakır olsun bir kenar mahallede kanalizasyon çukurunda  bir çocuk ölsün sonuç değişmez. Belediye tarafından bakımı yapılmamış bir yaşlı ağaç kafanıza devrilsin durum değişmez. Sadece bir oyluk canı olan tüketici-yurttaş ölüp gitmiş, telef olmuştur o kadar.

Gazete haberlerinde okuduğumuz “Görevi ihmal, hizmet kusuru, kasıtlı taksir, taksirli suç” gibi hukuk terimlerinin en fazla karşılığı bol ertelemeli maddi ceza olur.

Seçim anketlerine, sonuç yüzdelerine, renkli seçim haritalarına ayırdığımız merakı “hapishanede yatan belediye başkanı görmek istiyoruz” talebi ile birleştirirsek, sandığa küsenlerin oranı da azalmış olur. Dün başkasının başına gelen ihmalden kaynaklı bir acı olay, yarın bizim başımıza geldiği zaman en azından kendimizi suçlamaktan kurtulur, yaşayacağımız travmayı sistemi de huzursuz eden öfkeyle aşabiliriz.

 

***

Psikiyatri uzmanı, yazar Cemal Dindar Soma’da gördüğü, madencilere seslenen uyarıcı iş levhaları serisini “Bir şey olursa senin suçun levhaları” başğıyla kavramlaştırır.

Ağustos 2019  <  F: İbrahim Akyürek 

                                         

21 Mayıs 2025 Çarşamba

“Trafik Canavarı”


 “Trafik Canavarı” öldü!

İbrahim Akyürek
Özellikle çok ölümlü trafik kazası haberlerinin değişmeyen simgesi “Trafik Canavarı” artık ortada eski sıklıkta görünmüyor. Ölümlü kaza haberleri eskisi gibi manşete de çıkmıyor. Yeni nesil kazalar mobese kayıtlarından seyirlik halde görüntülü mecralara veriliyor. "İyi ki orada değildim" hissi yaratan görüntüler, seyircilere, devlete-millete faydalı oluyor mu, bilinmiyor.
Canavarın ölümünü düşünürken Zonguldak Valisi’nin geçtiğimiz günlerde Karayolları Bölge Müdürü’ne yönelttiği görüşler ilgimi çekti. Müdür Hüsamettin Özendi’nin meydana gelen kazalarda sürücüleri de sorumlu tutma yönündeki açıklamasını yarıda kesen Vali Erdoğan Bektaş’ın aşağıdaki görüşü canavarın kesin ölümünün yaklaştığının devlet katındaki durumuydu benim için. Aynı zamanda, kör noktaların haritasını yayınlayıp önlem ve sorumluluk almayan kamu yönetimi için bir uyarı gibiydi:
Şoförlük, yol ve araç şartlarına göre yapılan bir eylemdir. Çok sebepleri olan ölümlü trafik kazaları var ve biz bunları biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen ortada bir şey var. Bir kuşku var, bunun adı da ‘korkuluk’tur. Bunu yapıncaya kadar biz bu suçtan beraat edemeyiz. Hani Nasrettin Hoca demiş ya: "Hırsızın hiç mi suçu yok?" "Suçsuz" demiyoruz, ama biz kendi suçumuzla ilgiliyiz. Kaza olan noktalar belli. Siz iyisini bizden daha iyi biliyorsunuz. O alanlara öncelik verelim. Yani insan ölüyor. Ölen insanın geri gelme şansı yok. Yani suçlu o ya da bu önemli değil ki… Sonuç ortada. Dolayısıyla biz elimizden geleni sonuna kadar yapacağız. Bizim işimiz bu”
"Enflasyon Canavarı" gibi “Trafik Canavarı” simgesi de başlangıçta çok kullanışlıydı. Aşırı hız, hatalı sollama, alkollü araç kullanma gibi tanımlar kamu kaza istatistiklerinin en başında (neredeyse %99’lar) yer alıyordu. Kalanı yol, araç kusurlarıydı. Zamanla canavar simgesi önemli karayollarının kenarlarında uyduruk tabelalar olarak kullanıldı. Büyük bir ciddiyetle canavarla mücadele kuruluşları oluşturuldu. Canavarın faaliyetleri terörle eş tutuldu. Özellikle 90’lı yıllarda bazı devlet üniversiteleri, bazı liberal köşe yazarları canavarla mücadele yemini ettiler neredeyse. Solcu gazeteler (Cumhuriyet, Birgün) bile yakın tarihlere kadar canavar simgesine sığındı kaza haberlerini duyururken. Zaman zaman kazaların dehşetine dikkat çekmek için "şu kadar yılda bir ilçe nüfusu kadar insan ölüyor" dendi. Aslında bu rakamlar da gerçek değildi. Kaza sonrası hastanede ölen yaralılar, jandarma bölgesindeki ölümler istatistiklerde yer almıyordu. Ancak, 2016’dan bu yana Avrupa Birliği veya Birleşmiş Milletler projelerinin zorlamasıyla, sayılmayan yaralanma ve ölümler de kayıtlara girmeye başladı.
90’lardan 2000’lere otolar, otoyollar, köprüler alıp başını giderken "bu kadar araca, köprüye gerek var mı?" sorusunu çok az insan sordu. Nüfusun artış hızı tartışmalarda günah keçisi işlevi gördü. Toplu taşımayı, metroyu, öteki seçenekleri çok az insan düşündü, arzuladı. Solcu gazetelerde oto sayfaları vazgeçilmez oldu. Oto teknolojisi adı altında araba markalarının reklamını yaptılar. Çevrecilikle ilgili sayfa ve köşeleriyle perhiz-turşu zıtlığını anımsattılar.

Sonunda geldik bugünlere...
“Trafik Canavarı”nın yani günah keçisi olarak aşağılanan, suçlanan sürücünün, yayanın, yolcunun istatistiklerdeki yüzdesi giderek düşüyor. Artık yol yapım hataları, aydınlatma ve işaretleme, araç kusurları tartışılıyor. Kazalarda yakınlarını yitiren aile bireyleri başkalarının canı yanmasın, sorumlular ortaya çıksın düşüncesi ile hareket ediyor. Suç duyuruları, tazminat davaları artıyor. Tek tük de olsa ülke çapında yollarda protesto buluşmaları oluyor. İnternet ortamında tepkiler paylaşılıyor. Artık yaya derneğimiz bile var. Kaza nedenleri eskisi gibi gizlenemiyor. Sonunda otomotiv endüstrisi; teşvikcisi ve kollayıcısı devlet baba ile birlikte canavarı ölüme terk ediyor.
Ancak aşırı hız suçlaması hız kesmeden sürüyor. Beyin yıkama görsel medyada kamu spotları ile sürüyor. Hızı teşvik eden, hızdan mutluluk, bol tüketim arzusu çıkaran serbest piyasa oyuncuları devlet-medya eliyle günah keçisi ilan edilen yurttaşlarını, müşterilerini kovalamaya devam ediyor. Hem hıza övgüler düzülüyor, hem hız üzerinden suçlama artıyor. Kapitalist sistemin bilindik mekanizması burada da aynı. Sistem; hem gösteriyor, arzulatıyor, hem de gösteriye fazla kapılırsan şamarı patlatıyor, günah keçisi olmanı sağlıyor.
2012’de trafik güvenliği kitaplığı oluşturma gayreti içine giren, trafik kitabı çıkaran, fotoğraf sergileri hazırlayan bir gönüllü olarak dikkat çekmek istiyorum. Kazalarda sendikacı, sanatçı, yazar, futbolcu, politikacı, gazeteci, akademisyen ölüp gitmesine karşın makale, araştırma, film hele kitap parmakla sayılacak kadar az. Kazalarda yitirdiğimiz ünlüler sayfalarına ulaşırsanız "O da mı kazada ölmüş!" şaşkınlığıyla tanınmış isimlerle karşılaşıp kaygılanırsınız.
Bu yazıyla bir beklentimi paylaşmak zorundayım. Adam film işiyle uğraşıyor annesini, adam sinema yönetmeni ya da tiyatro yönetmeni, en önemli oyuncusunu kazada yitirmiş çıt yok. Elinden ne geliyorsa, elinde ne malzeme varsa üzüntüsünden bir küçük eser yaratmasını öfkeyle, umutla bekliyorsunuz. Bazı kurbanların anısına kurumlar, belediyeler yarışma düzenliyor ama ortada ölüm nedeni olan trafik kazaları yarışma konusu bile sayılmamış...
67sergi@gmail.com   
2019  Ş 

13 Mayıs 2025 Salı

 'Bizim İFSAK' 
ZAMANLARI
70'ler, 80'ler, 90'lar...
     
Ahmet Yüzüak-Hilmi Etikan
     
İFSAK Sergisi-Grundig Fabrikası
     
Balıkesir
     
1. AFSAD Fotoğraf Sempozyumu, Ankara, 1978
     
Maden-İş Sendikası İşyeri Temsilciği
     
İFSAK Sergisi Demiryolu İşyerinde - Haydarpaşa
    
Doğuya Yolculuk
    
Doğu Karadeniz
    
Doğuya Yolculuk-Haydarpaşa
    
Doğu Karadeniz
     
Doğu Karadeniz
     
Çingene Mahallesi-Zonguldak
     
İstanbul
     
Perşembe Pazarı-İstanbul
     
Maltepe-İstanbul
     
Dallımandıra Köyü-Balıkesir
    
Doğu Karadeniz Gezisi
    
Kazlıçeşme
    
Kazlıçeşme
    
Kozlu-Zonguldak
    
Kozlu-Zonguldak
    

Kozlu-Zonguldak
    
Maltepe-İstanbul
    
Kapuz-Zonguldak
    
Balıkesir Yolunda
     
İstanbul
    
İstanbul
     
     
İstanbul
     
,
Ankara
     
Sarıyer